Mavi gözlü dev 119 yaşında!

Mavi gözlü dev 119 yaşında!

16/01/2021 Kapalı Yazar: Fırtına Dergi

Teşekkürler böyle olduğun için! Teşekkürler o ateş için, türkülerinde tutuşturduğun sonsuzca…” Şilili şair Pablo Neruda’nın ölüm haberini aldıktan sonra bu dizeleri kaleme alan usta şair Nazım Hikmet Ran, 119 yaşında!


Nazım Hikmet Ran, 15 Ocak 1902’de Selanik’te dünyaya geldi. Babası, Matbuat Umum Müdürlüğü ve Hamburg Şehbenderliği yapmış olan Hikmet Bey, annesi Ayşe Celile Hanım’dı. Celile Hanım piyano çalan, resim yapan, Fransızca bilen bir kadındı. Celile Hanım dilci ve eğitimci de olan Hasan Enver Paşa’nın kızıydı aynı zamanda. Hasan Enver Paşa, Polonya’dan 1848 Ayaklanmaları sırasında Osmanlı İmparatorluğu’na göç eden ve Osmanlı vatandaşı olunca Mustafa Celalettin Paşa adını alan Konstantin Borzecki’nin oğluydu.

Nazım Hikmet, ilk şiiri “Feryad-ı Vatan”ı 11 yaşında kaleme aldı. Denizciler için yazdığı “Bir Bahriyelinin Ağzından” şiirinden etkilenen Bahriye Nazırı Cemal Paşa’nın desteğiyle 1917’de girdiği Heybeliada Bahriye Mektebi’nden 1919’da mezun oldu. Usta şair, Hamidiye kruvazörüne stajyer güverte subayı olarak atandı ancak 1920’de geçirdiği bir hastalık sebebiyle, 1921’de sağlık kurulu kararıyla askerlikten çıkarıldı.

Bu süreçte edebiyatla ilgisini koparmayan Ran, yazdığı şiirleri büyük hayranlık duyduğu Yahya Kemal’e gösterip, eleştirilerini aldı.

“Bir inilti duydum serviliklerde/ Dedim: Burada da ağlayan var mı? /Yoksa tek başına bu kuytu yerde, /Eski bir sevgiyi anan rüzgar mı? / Gözlere inerken siyah örtüler / Umardım ki artık ölenler güler / Yoksa hayatında sevmiş ölüler / Hala servilerde ağlıyorlar mı?” dizelerinden oluşan ve Yahya Kemal tarafından düzenlenen, “Hala Servilerde Ağlıyorlar mı?” şiiri, 1918’de Yeni Mecmua’da yayımlandı.

Nazım Hikmet Ran, 1920’de Alemdar gazetesinin açtığı yarışmada birincilik ödülünü kazandı.

İlk dönemlerinde adı “hececi” şairlerle anılan Ran, İstanbul’un işgal altında olduğu günlerde, vatan sevgisini yansıtan coşkulu direniş şiirleri kaleme aldı.

Ran, Milli Mücadele’ye katılmak üzere, 1921’de Faruk Nafiz, Yusuf Ziya ve Vala Nurettin ile Sirkeci’den kalkan Yeni Dünya vapuruna gizlice binerek İnebolu’ya geçti. Bolu’da bir süre öğretmenlik yapan şair, daha sonra Batum üzerinden Moskova’ya giderek, Doğu Emekçileri Komünist Üniversitesinde (KUTV) okudu.

Usta şair, ne yazdığını anlamasa da Batum’da duyduğu Rusça bir şiirin şeklinden etkilenerek serbest şiire ilgi duymaya başladı. Moskova yolculuğu sırasında yazmaya başladığı “Açların Gözbebekleri” şiirinde serbest ölçüyü deneyen Ran, yazdığı bazı şiirleri 1923’te “Yeni Hayat” ve “Aydınlık” adlı dergilere göndererek yayımlattı.

Ran, serbest ölçüde Türk şiirinin ilk örneklerini verirken, bir makalesinde şunları kaleme almıştı: “Kafiyeli, vezinli şiir yazılmaz diyenler de kafiyesiz, vezinsiz şiir yazılmaz diyenler de dar kafalıdır. Şiir öyle de yazılır, böyle de. Ben şimdi bütün şekillerden yararlanıyorum. Halk edebiyatı vezninde de yazıyorum, kafiyeli de yazıyorum. Tersini de yapıyorum. En sade konuşma diliyle kafiyesiz, vezinsiz şiir de yazıyorum. Sevdadan da barıştan da inkılaptan da hayattan da ölümden de sevinçten de kederden de umuttan da umutsuzluktan da söz ediyorum. İnsana has her şeyin şiirime de has olmasını istiyorum. İstiyorum ki okuyucum bende bütün duygularının ifadesini bulabilsin.”

Moskova’dan 1924’te Türkiye’ye dönen Nazım Hikmet, Aydınlık dergisinde yayımlanan şiir ve yazılarından dolayı 15 yıl hapsi istenince tekrar Moskova’ya gitti.

Nazım Hikmet Ran’ın ilk şiir kitabı “Güneşi İçenlerin Türküsü”, 1927’de Bakü’de yayımlandı. Cumhuriyet’in 5. yıl dönümü münasebetiyle çıkarılan aftan yararlanmak üzere Temmuz 1928’de Türkiye’ye girerken yakalanan Nazım Hikmet, bir süre tutuklu kaldı.

Usta şair, yazı kadrosuna katıldığı “Resimli Ay” dergisinde bir yandan şiirlerini yayımladı, bir yandan da edebiyatın yerleşmiş değerlerine karşı sert çıkışlar yaptı. Kendisini “sosyalist şair” olarak tanımlayan Ran, sanatın amacı konusundaki tartışmada “Sanat sanat için değildir.” diyerek toplumcu bir anlayışı benimsediğini ifade etti.

İstanbul’da 1929’da basılan “835 Satır” şiiri, edebiyat çevrelerinde geniş yankı uyandıran Ran, tam anlamıyla klasik de denilemeyecek ama biçimsel bakımdan daha az deneysel bir şiir dili geliştirdi.

Şiirleriyle ilgili açılan pek çok davada beraat eden Ran, 1933’e kadar “gizli örgüt kurmak” suçundan daha sonra ise “orduyu ve donanmayı isyana teşvik” suçundan tutuklandı ve 28 yıl 4 ay hapis cezasına mahkum edildi.

Nazım Hikmet Ran, 1939’da, 17 bin mısradan oluşan “Memleketimden İnsan Manzaraları” adlı eserini yazmaya başladı.

Genel Af Yasası’ndan yararlanarak, 1950’de serbest kalan şaire, Dünya Barış Konseyi tarafından Picasso, Paui Rubeson, Wanda Jakubuurska ve Pablo Neruda’yla birlikte “Uluslararası Barış Ödülü” verildi.

Neruda’nın “Nazım’a sahip çıkın. Biz onun yanında şair bile sayılmayız” dediği şair Ran, serbest kaldıktan sonra askerlik görevine alınacağını öğrenince, öldürüleceği düşüncesiyle Stalin yönetimindeki Sovyetler Birliği’ne gitti.

Ran, 25 Temmuz 1951’de Bakanlar Kurulunca Türk vatandaşlığından çıkarıldı. Aynı yıl şairin oğlu Mehmet dünyaya geldi.

Uluslararası barış kongrelerine katılması ve bu doğrultuda mücadele etmesi nedeniyle de eserleri birçok dile çevrilen Ran, dünyada çapında büyük bir üne ulaştı. Pek çok ülkeye seyahat ederek konferanslara katılan ve şiirlerini okuyan Nazım Hikmet, 3 Haziran 1963’te kalp yetmezliği sonucu Moskova’da hayatını kaybetti.

Oyun yazarı da olan Nazım Hikmet’in, “Kafatası”, “Bir Ölü Evi”, “Unutulan Adam” ve “Ferhat İle Şirin”in de aralarında bulunduğu 22 tiyatro eseri, Türkiye’nin yanı sıra Rusya, Almanya, Macaristan, Polonya ve Çekoslovakya’da sahnelendi.

Türkiye’de serbest nazımın ilk uygulayıcısı olan Nazım Hikmet’in şiirleri, Ahmet Kaya, Ruhi Su, Edip Akbayram, Fikret Kızılok, Cem Karaca, Fuat Saka, Zülfü Livaneli ve Yunan besteci Manos Loizos tarafından seslendirildi.