‘Hoca ve Ötesi*’

‘Hoca ve Ötesi*’

04/05/2020 Kapalı Yazar: Fırtına Dergi

Bir başka hoca, Zekeriya Beyaz, Zaga’da Mor ve Ötesi için ‘morun bir ötesi bir de berisi var. Berisi pembedir aydınlıktır, ötesiyse siyah, karanlık. O yüzden morun çok ötesine gitmesinler‘ demişti. Yalçın Hoca’ysa olaya sosyolojik yaklaşıyor. Aynı zamanda grubun konserini kaçırmayacak kadar da iyi bir dinleyici.

Her eylem bir bilgi akışı ya da radyasyondur. Mutlaka cevabı vardır. Dağ çiçekleri bile habercidir. Titreşerek haber verirler. Bu, bir haberdir. Yalçın Küçük’ün Şebeke adlı kitabından yapılan bu alıntı bir dostluğun ilk adımı olmuş. Mor ve Ötesi grubu, büyük başarı kazanan son albümleri Dünya Yalan Söylüyor‘un albüm kitapçığında bu sözlere yer vermek istemiş. İzin almak için kapısını çaldıkları Yalçın Küçük de ‘istediğiniz gibi kullanın, hatta altına benim ismimi koymasanız, kendi cümleniz olarak geçse de olur‘ şeklinde bir geniş gönüllük yapınca dostluk köprüleri bir anda kuruluvermiş. Grup ve Küçük, o günden beri sık sık bir araya geliyor, görüş alışverişinde bulunuyormuş.

Geçen hafta Cuma günü Mor ve Ötesi Ankara’da Milli Eğitim Bakanlığı Şura Salonu’nda bir konser verdi. Konserin şeref konuklarından birisi de Yalçın Küçük’tü. Yolumuz düştü biz de oradaydık, tıklım tıklım dolu salon heyecanla Mor ve Ötesi’nin sahneye gelmesini beklerken, kulise sızdık. Sahne arkasında grubun bir kısmı konserin son hazırlıklarının heyecanı içindeyken bir kısmı da kendilerini kalpağı ve bir nevi alamet-i farikası haline getirdiği kırmızı kaşkoluyla kuliste ziyaret eden Küçük’le Troçki konulu bir hasbihaldeydiler.

Yazdıkları ve söyledikleriyle her dönem tartışma yaratan bir isim olan Küçük son yıllarda özellikle sabetayizm üzerine yaptığı çalışmalarla kimilerince çok faydalı bulunurken, kimilerince de epey eleştiriliyor. Grubun dinleyicilerinin bir kısmının da albüm kapaklarında Yalçın Küçük alıntıları görmeyi yadırgadıkları kulağımıza gelenler arasındaydı. Gruptan Harun Tekin’se Küçük’le olan ilişkilerini şöyle açıklıyor:

Sabetayizm konusu Yalçın Küçük çalışmalarının bir noktası sadece. Bu adamı kaale almamak için sırf bu noktadan yola çıkmak çok yaygın bir İstanbul aydın pratiği oldu. Bu konu bir tarafa Yalçın Küçük’ün alternatif bir tarih yazma çabasını nasıl görmezden gelebiliriz. Bu sabetayizm meselesi de bir teori, bir olta belki sadece. İçinde ırkçılık barındırdığına da ben inanmıyorum. Bu derinlikte dahi ya da deli kaç tane adam var bu memlekette?

Bu arada salondaki sabırsızlığın arttığı gitgide yükselen çığlıklardan belli oluyor. Konsere sayılı anlar varken grup ve Yalçın Küçük ricamızı kırmıyor, birlikte poz veriyorlar objektifimize. Sonrası? Yalçın Küçük’ü bir rock konserinin kulisinde yakalamışken elbette Mor Ve Ötesi’nin kendisi için önemi ve genel olarak Türkiye’de müzik üzerine görüşlerini almadan bırakmıyoruz.

Mor ve Ötesi’nden memnunum

Yalçın Küçük: ‘Mor ve Ötesi köylülükten kurtulmaya başladığımızın bir işareti. Türkiye solu nihayet türkü dinlemekten kurtuluyor…’

Mor ve Ötesi’ne olan ilginiz nasıl başladı?

Ben bir müzik hastasıyım. Hiçbir zaman Cumhurbaşkanlığı Orkestrasının Cuma konserlerini kaçırmadım. Klasik müziğin dışında daha seçiciyim. Cazı hiç sevmem mesela. Cazda isyan olduğunu söylerler ama yoktur, Amerikalıların arabeskidir.

Mor ve Ötesi’ni dinledim. Sert insanlar ve de çok güzel insanlar. Fizik olarak da benim güzel bulduğum yüzler. Okumuş insanlar. Müzikleri de güzel. Çok da başarılı oldular. CD diyorsunuz şimdi değil mi, var onlar bende, oturup beğenerek dinliyorum. Ankara’ya geldikleri zaman bana uğruyorlar.

Benden bir alıntı yapmak için izin istediler. Ben de onlara istedikleri gibi kullanabileceklerini, yaptıklarının çok yukarıdan bir gelişme olduğunu söyledim. Çok da sevindim.

Neden?

Çünkü türkü, Türkiye aydınının diline, müzik repertuvarına bir misafir olarak geldi, sonra diğerlerinin hepsini kovdu. 60’lı yıllarda Türkiye aydınından birisi sadece gizli olarak dinlerdi türkü. Kemalizmin de etkisiyle biz sadece klasik müzik dinlerdik.

Rock’n roll dönemleri o zamanlar ayrıca. Türkiye’de de Erkin Koray, Moğollar gibi isimler var. Onlara takılır mıydınız?

Onlardan da sevdiklerimiz olurdu ama Türkiye aydınına türküyü sevdiren Ruhi beydir.

Orijinal haliyle değildi onun söylediği türküler, özellikle şan tekniği vokaller…

Ama zaten öyle olmasa hemen geçemezdin türküye. Mükemmel bir ses, mükemmel bir icra, ayrıca Ruhi beyin mükemmel kişiliği olmasa türküye girmezdi kimse. Sonra tabii hakimiyet kurdu türkü o ayrı. Türkiye İşçi Partisi’nde falan…

Aşık İhsani gibi isimler mi?

Onlardan da önce, özellikle Alevi dedelerinin müzikleri geldi. Toplantılarımıza gidemez olmuştuk. O sazlar çalınır, müzikten tamamen uzaklaşmaktı o. O da bizim müziğimiz tabii…

Şimdi Mor ve Ötesi’nin, Teoman’ın bu çıkışları beni çok sevindiriyor. Ne olursa olsun modern bir müzik bu. Türkünün hegomanyasını kıran her müzik açılımına büyük bir sevinçle bakmalı.

Bir rock grubunun böyle popüler olmasını kentleşmenin yoğunlaşması, dolayısıyla sınıfların belirginleşmesi, Avrupa’daki gibi bir işçi sınıfı muhalefetinin oluşması manasında mı sevindiriyor sizi bu kadar?

Hayır efendim, biz eninde sonunda Kemalistiz, dolayısıyla ben yazılar da yazdım. Türk Genelkurmayının 30 Ağustos’ta Sertab Erener’i, şunları, bunları çıkarmasını çok yanlış buldum.

Bizim işimiz halk dalkavukluğu değildir, biz halkı yükseltmek isteriz. O yüzden harika çocuklar yasası çıkarıldı, o yüzden İdil Biret gibiler çıktı, dışarıya gönderildi. Hem bunları devlet sanatçısı yapacaksın, hem de devletin kuruluşunun önemli gününde bunları ihmal edip piyasa şarkıcılarına devlet konseri verdireceksin. Bizim bunu kabul etmemiz mümkün değil. Çoksesli müzik olmalı bizim müziğimiz. Bu çok açık.

Mor ve Ötesi’nin bu düzeni de eleştiren, bir de gayet sert müzik yapmaları çok hoşuma gidiyor. Ayrıca müziğin ötesinde, geldikleri zamanda çok entelektüel sohbetler yapıyoruz.

Ne de olsa okumuş çocuklar tabii…

Hala da okuyorlar. Doktora da yapıyorlar. Keşke daha çok vaktim olsa da İstanbul’da da görüşsek. Bizim sanatçılarla sohbet etmemiz, görüş bildirmemiz lazım.

Türkü niye sorun sizin için bu kadar?

Tek sesli çünkü…

Ne sakıncası var?

İnsan ruhunu geliştiremez o. Arada onları da dinliyoruz. Çok sevdiğimiz türkülerimiz de var. Ama hegemonik bir durum alıp sol kesimin tek müziği haline gelmesi sorundur. Konser salonları bomboş bugün. Kimse klasik müzik dinlemeye gitmiyor.

İşte bunu 60’larda, halkın müziği diye türküyü benimseyerek biz solcular getirdik.

Türk Beşleri’ni sever misiniz?

Orada görüşüm şu, haksızlık etmişiz, çok iyi insanlarmış.

Tartışılan onların bestelediklerinden ziyade, insanlara zorla dinletilmek istenmiş olmaları değil mi?

Çok da dinletilmediler…

Radyoda Türk musikisinin yasakladığı bir dönem var ama…

Evet, ama ona biz çubuğu tersine bükmek deriz. Her yerde vardır, bu Lenin dolayısıyla moda olmuştur, ben de Türkiye’de moda ettim, ama Adam Smith’te de vardır. Maalesef bazen çubuğu tersine bükmek gerekir. Kemal Paşa da bunu yapmıştır. İsmet Paşa hiçbir cuma konserini kaçırmazdı Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası’nın. Ben de o zaman devletteydim. Protokol davetiyesi gelirdi. Şimdi protokol kısmına bakıyorum bomboş. Çünkü bu hükümetin getirdiği yüksek bürokratlara mehter marşı bile fazla gelir.

Bundan bir ya da iki önceki hükümet zamanında farklı mıydı?

Gelenler vardı… Şimdi öyle değil. Eskiden tüm bürokratlar tanıdığımız olurdu orada. Şimdi çıkarttığım bazı çok yaşlanmış insanlar var. Yazık, biz bunu kabul edemeyiz. Bizim yönümüz klasik müzik.

Mor ve Ötesi’ne gelince, onlar da modernlikleriyle memnun ediyorlar beni. Film müziği de yapıyorlar mesela. Onu da konuştum onlarla, orkestrasyona gitmeleri lazım diye. Çok iyi yaparlar denerlerse. Bu akşam da izleyeceğiz onları işte.

Bulutsuzluk Özlemi diye bir grup var, en son senfoni orkestrasıyla albüm yaptılar, onları dinlediniz mi?

Dinlemedim, bilmiyorum. Ben bu arada günde 96 saat çalışıyorum, ne demekse? Ama müzik hiç kapanmaz bizde. Uyandığımda TRT3’ü açarım.

Katlanamadığınız müzik türü hangisi?

Caz…

Türkçe popu bile daha çok mu seviyorsunuz?

Türkçe popta sevdiğim şarkılar var. Herhalde çok yorulduğum, çok umutsuz olduğum zaman bizim Ahmet’in şarkıları çok hoşuma gider…

Bizim Ahmet?

Ahmet Kaya… Ama caz çaldığı zaman kapatırım radyoyu. Çünkü caz dinleyen devrimci olamaz. Yıllardır söylerim, cazı sevip de devrimci olan kimse çıkmadı daha. Yatar kalırsın öyle.

Devrimci caz müzisyenleri var ama. Mesela Charlie Haden vardır, sol görüşlü bir entelektüel olarak tanınır…

Bakarız, onlara bir bakarız. Ama cazı duyduğum anda kapatırım. İlk çıktığında Sertab Erener’i zevkle dinliyordum aslında, Nilüfer’in sevdiğim şarkıları vardı. Meşhur laftaki gibi müziğin her türlüsünü dinliyorum ama yine diyorum bizim müziğimiz en başta klasik müziktir.

Toplum çok köylüleşti. Her şeyimizde köylülükten eser var. Mor ve Ötesi köylülükten kurtulmaya doğru gittiğimizin işaretidir.

Kemalist bir tarafınız var mı?

Benim bir sözüm vardır, Kemalizm bizi ileriye götürmez, biz Kemalizmden geriye gitmeyiz. Çok şükür yüce gök’e ki biz 60’lardan önce bir modernist süreç yaşadık, tamam kastlar, sınıflar şu var bu var ama modernist bir süreçtir. Biz kemalizmin modernizmini savunuyoruz. Eleştiririz o ayrı, ama özü budur.

Peki Mor ve Ötesi elemanlarının isimlerine, şecerelerine baktınız mı? Bir sabetayistlikleri var mı?

Konuştuk tabii bunları… Benim ailemde de var, ne var? Sedat Ergin’le tartışmamızda da bunu söyledim. Sedat Ergin için internette bir yığın iddialar var. Beni hiç ilgilendirmiyor ki, Sedat’ın gazeteciliği şöyledir, böyledir, ama Sedat hiçbir zaman rantiye olmadı. Geldiği yeri haketmiştir. Ne olacak kökeni herhangi bir yere dayanıyorsa? Bundan daha güzel ne olabilir, insanların farklı kavimden gelmesi gibi? Ben kapalı olmalarının doğal almadığını kötü bir hayat yaşadıklarını söylemiş olabilirim sadece.

Bizim orada bir sorunumuz yok, yeter ki kast olmasınlar, kabiliyetleriyle bir yere gelsinler ve bu topraklara sadık olsunlar. Sorularınızdan anladığım kadarıyla çok millici görünüyorum size, bundan rahatsız olmam ama kabul de etmem. Benden çok daha fazla ülkesine bağlı sabetayistler de var ayrıca.

‘Derdim rantiyecilerle’ diyorsunuz. Bir solcu için sermayenin milliyeti, dini, mezhebi, etnik kökeni önemli mi bu kadar?

Maalesef bizdekilerin hepsi sabetayist. Zamanı geldiğinde hepsini açıklayacağız. Ben o tür solculardan değilim, bunlar hiç fark etmez diyemiyorum. Müziğe dönecek olursak, ortaokula, liseye giden şimdiki gençliğin Mor ve Ötesi dinliyor olması çok memnuniyet vericidir.

Şimdiki gençlik bir de rap dinliyor, onu seviyor musunuz?

Rap’i müzikten saymam. Bir de yine yazıyorum şimdi, Zülfü Livaneli’nin detone bir adam olduğunu da ben ortaya çıkardım.

Popüler müzikte detone şarkıcılara çok rastlanır ama…

Detone olmak var, sesinin olmaması var, bir de hiç müzikçi olmamak var. Türkiye solunun bu kadar gözü kara ve kulağı tıkalı olması bunca yıldır beni üzüyor. Bunları anlayacak kadar müzik bilgim var. Benim dünyada en anlayamadığım adamlar aslında kompozitörler. Nasıl yapıyorlar o besteleri? Hayranlıkla saygı duyuyorum. Müzik önemli benim için. Kendisini ciddiye alırım.


*Yalçın Küçük’ün bu söyleşisi 11 Ocak 2005 tarihinde Akşam Gazetesi’nde Serkan Seymen tarafından yayınlanmıştır.