Parazit’i Marx’la izlemek: Çarpıtılmış ve karamsar bir sınıf anlatısının Marksist eleştirisi – Hasan Ağzıküçük*
27/02/2020Bong Joon Ho’nun yönettiği Parazit hakkında bir süredir çokça konuşuldu ve bir süre daha konuşulacak. Karakterlerin sınıfsal konumları ve filmin sınıfsal eşitsizliği ele alış biçimi hakkında yapılacak bir analiz film hakkında daha berrak bir bakış açısı sunacaktır.
Park ve Kim ailelerinin sınıfsal analizi
Park ailesi ile başlayalım. Park ailesi burjuvadır. (Bunu yaşam koşullarından ve alışkanlıklarından anlıyoruz.) Park ailesinin babası, ya sermayenin üretim evresinde gerçekleşen artı değer sömürüsüyle zenginleşen bir sanayi kapitalisti ya da sanayi sermayesinden bağımsızlaşmış, sermayenin dolaşım sürecinde üretken olmayan emek istihdam ederek meta ticareti yapan ve üretim sürecinde üretilen artı değerden pay alarak zenginleşen bir tüccar kapitalisttir. (Veyahut para ticareti yapan bir finans kapitalisti.) Her üç durumda da Park ailesinin zenginliğinin kaynağı diğer bütün burjuva aileler gibi sermaye döngüsünün üretim aşamasında istihdam edilen üretken emeğin bir kısmına karşılığı ödenmeden el koyularak sömürülen artı değerdir.
Kim ailesi ücretli işçidir. Öğretmen, hizmetçi ve şoför olarak Park ailesi tarafından istihdam edilirler. Emek güçlerini ücret karşılığı satarlar ve bu şekilde hayatlarını sürdürürler. Kim ailesinin tek tek bütün üyelerinin emekleri, üretken emek/üretken olmayan emek kategorizasyonuna göre üretken olmayan emektir. Çünkü kapitalist sistemde emeğin üretken olabilmesi için artı değer ve sermaye üretmesi gerekir.
İşçiler tarafından üretilen artı değer, sermaye döngüsünde yeniden sermayeye dönüştürülür. Ancak kapitalist, üretilen artı değerin bir kısmını sermayeye dönüştürmez, sermaye döngüsünden çıkarır ve tüketim harcamaları için gelire dönüştürür. Kapitalist, bu geliriyle konforu için meta ve emek gücü satın alabilir. Örneğin Park ailesi yaşadıkları lüks evi satın alarak gelirlerini meta ile mübadele ederken, Kim ailesini çalıştırarak gelirlerini emek gücüyle mübadele etmişlerdir. Burada bir önceki paragrafa dönelim. Kim ailesinin emeğinin üretken olmayan emek olduğunu söylemiştik. Emeğin bir başka kategorizasyonu ise, karşılığı sermayeyle ödenen ya da gelirle ödenen emek kategorizasyonudur. Emeğin üretken olabilmesi için öncelikle sermayeyle mübadele edilmesi gerekir. (Sermaye döngüsünün üretim evresinde işlev gören üretken sermayenin istihdam ettiği emek üretkendir. Sermaye döngüsünde üretken sermayenin dışında kalan sermayenin istihdam ettiği emek ise -para sermaye ve meta sermayenin istihdam ettiği emek- üretken olmayan emektir.) Gelirle mübadele edilen emek artı değer ve sermaye üretmeyeceği için üretken olmayan emektir.
Parazit olan işçi sınıfı değil, burjuvazidir
Tüm bu bilgilerin ışığıyla soralım ve cevaplayalım; kapitalist toplumda hangi sınıf parazittir ve bu asalak ilişki ne şekilde gerçekleşir? Parazit olan burjuvazidir ve asalak ilişki temel olarak artı değer sömürüsü şeklinde gerçekleşir. Çünkü artı değer yasası Marx’ın deyimiyle söyleyecek olursak “kapitalizmin temel ekonomik yasası”dır. Parazit, kapitalizmin bu ekonomik temelini tamamen çerçevenin dışında bırakıyor. Bong Joon Ho, artı değer sömürüsüne ve sermaye döngüsüne filmde yer vermeyerek kendisine işçi sınıfını parazit olarak simgeleyebileceği bir zemin kurmaya çalışıyor. Çünkü benzer bir anlatıyı örneğin bir fabrikada ya da plazada kuramayacağının farkında. Burada şunu belirteyim; eleştirilmesi gereken nokta filmin sermaye döngüsünde yer almayan ve artı değer üretmeyen işçilere odaklanması değil (sonuçta bu işçiler de karşılığı ödenmeyen emekleri oranında sömürülürler ve kapitalizm eleştirisi bu işçilerin sömürülmesini odağa alarak da yapılabilir), bu odaklanmayı asalak sömürü ilişkisini senaryoda tersine çevirerek işçi sınıfını parazit olarak göstermek için tercih etmesi. (Filmin adının burjuvazinin parazitliğini simgeleyecek şekilde çift yönlü bir anlama geldiği akla gelebilir, ancak filmin senaryosu böyle bir anlama yer bırakmayacak kadar net.)
Parazit‘in zenginleri, yoksulları ve tarihsellikten kopuk sınıf betimlemeleri
Park ailesinin Kim ailesine ücret olarak verdiği geliri nasıl elde ediyor olabileceğini açıklamıştık. Park ailesinin babası ya doğrudan artı değer sömürüsüyle ya da artı değer sömürüsünden pay alarak zenginleşiyor. İşte filmde görmediğimiz budur. Bong Joon Ho filmin temelini artı değer sömürüsüne yer vermeyecek şekilde atarak zenginlik ve yoksulluğu tarihsellikten kopuk soyut olgularmış gibi gösteriyor. Nedenler görmezden gelinerek sonuçlar (yaşam koşulları) betimleniyor. Filmde yoksullar ve zenginler var ancak film neden yoksul ve neden zengin olduklarını söylemiyor ve bu nedenle aralarındaki sınıfsal uçurum doğal bir olguymuş gibi gösteriliyor. Oysaki kapitalizm irrasyoneldir. Kapitalist toplumda zenginler zengin olduğu için yoksullar yoksuldur.
Sınıf savaşımı yerine sınıf içi çatışmaya yapılan vurgu üzerine…
Öte yandan film boyunca izlediğimiz bir sınıf anlatısı ama sınıf savaşımı anlatısı değil. Filmin ilk yarısında, işçi Kim ailesinin yalanlar ve türlü alicengiz oyunlarıyla burjuva Park ailesinin evlerine ve hayatlarına sızmaları mizah tonu yüksek bir şekilde anlatılıyor. Bize gösterilen ve anlatılan, Kim ailesinin yalanlarla ve sahtecilikle hak etmedikleri işleri alarak Park ailesinin “parazit”i oldukları. Kim ailesi bu işlere girebilmek için gerekirse o işte halihazırda çalışan işçilerin ayağını kaydırmakta da beis görmüyor. Aslında bu beis görmeme durumu filmin geneline hâkim olan vurguyu da açıkça gösteriyor; film işçi sınıfı ve burjuvazi arasındaki sınıf çatışmasına değil, işçi sınıfının kendi içindeki çatışmalara vurgu yapıyor. (İşçi sınıfının sınıf içi rekabeti kapitalizmin yaratmaya ve kullanmaya çalıştığı bir manipülasyon aracıdır, Parazit‘te gösterildiği gibi kaçınılmaz ve mutlak değildir.) Bunu evin eski hizmetçisinin yıllar boyunca kocasını evin bodrumunda sakladığı, Kim ailesi tarafından öğrenildiğinde daha net bir şekilde görüyoruz. Evin eski hizmetçisi, Kim ailesinin annesi olan yeni hizmetçi Chung-sook’tan yardım istiyor; “Biz garibanız kardeşim” diyerek aynı sınıfsal konumda olduklarını söylüyor. Ancak Kim ailesinin yalanları ve gizledikleri ortaya çıkınca söyledikleri değişiyor: “Bana kardeşim deme pis kaltak.” (Kore sinemasında sıklıkla gördüğümüz türler arasındaki ani geçişler, Parazit‘te sınıf içi çatışmayı sarsıcı bir şekilde anlatmak için kullanılıyor.) Bu noktadan sonra Kim ailesinin evin eski hizmetçisi Moon-gwang ve Moon-gwang’ın eşi ile olan rekabetini izliyoruz. Bu rekabet sırasında tarafların kullandıkları şiddet düzeyi gittikçe artıyor. Rekabetin amacı ise Park ailesinin “parazit”i olabilmek.
Filmin işçi karakterlerinin, emekleri üretken olmayan işçiler olmasının bir etkisi de Park ailesi karşısındaki potansiyel örgütlenme ve direnme kabiliyetlerinin az olması ve bu şekilde filmin sınıf içi çatışma zemininin güçlendirilmesi. Sınıf mücadelesine değil, sınıf içi çatışmaya yapılan ısrarlı vurgu film boyunca sürüyor ve bu şekilde seyirci, Bong Joon Ho tarafından filmin karamsar sonuna hazırlanıyor, bu sona ikna edilmeye çalışılıyor. Filmin sonunda evin bodrumunda mahsur kalan Kim Ki-taek’i kurtarmak için oğlu Kim Ki-woo’nun yaptığı planı bir hayal olarak dinliyor ve seyrediyoruz. Kim Ki-woo zengin olup babasının mahsur kaldığı evi satın alarak babasını kurtarma hayalini anlatıyor. Sonrasında yönetmen sınıf atlama çabasına yönelik bu hayali Kim ailesinin bodrum katındaki evine yaptığı dönüşle yerle bir ediyor. Zaten biz de bu hayalin gerçekleşme ihtimali olmadığını biliyoruz. Sınıf atlama hayalinin beyhudeliği ortada. Bong Joon Ho buradan yola çıkarak çözümsüzlüğü dayatıyor. Devrimci sinemanın Parazit gibi filmlerden farkı da burada ortaya çıkar. Devrimci sinema, Parazit gibi filmlerin dayattığı çözümsüzlüğün aksine toplumsal sorunlara çözüm üretir, yol gösterir.
Parazit‘in sınıf dayanışmasına ve umuda yer bırakmayan karamsarlığı Bong Joon Ho’nun kendi tercihi. Ancak bu tercih gerçekliğin yansıması değil. Çünkü gerçeklikte, yani içinde yaşadığımız dünyada ezilenler, mücadele edebileceğini, dayanışabileceğini, eşitsizliği ortadan kaldırabileceğini defalarca kez kanıtladı ve hâlâ dünyanın dört bir yanında kanıtlamaya devam ediyor.
*Hasan Ağzıküçük’ün yazısı sendika.org‘da yayımlanmıştır.