Batman’ı fareler istila ederse…
29/07/2020Denizlili eğitimci Cem Orhan’ın kaleme aldığı “Bir fare vesikası” romanında Kürt coğrafyasında yaşanabilecek bir felaket karşısında devlet ve bürokrasinin nasıl hareket edeceğini sorguluyor. Kentte meydana gelen bir fare istilası üzerinden ilerleyen roman bir gazetecinin konuya dair gözlemlerini aktarıyor.
Yaklaşık 5 yıldır Batman’da eğitimci olarak görev yapan Orhan, Mezopotamya Ajansı‘ndan Metin Yoksu’ya kaleme aldığı eserine dair açıklamalarda bulundu. Eğitimci ve yazar Orhan, Kürt coğrafyasında geçen bir roman yazmaktan mutluluk duyduğunu söyledi. Tarihte birçok kez büyük fare istilaları olduğunu hatırlatan Orhan, “20’inci yüzyılın başlarında Avustralya’da, Hindistan’da ise on yılda bir yaşanıyor. Fare istilalarında ise kimi zaman insanlar yatacak yer dahi bulamadığı ifade ediliyor. İşte şu an bir pandemi süreci var… Artan pozitif vaka sayıları ile Batman alarm veriyor. Sorgulamayı buradan başlayabiliriz” dedi.
Dünyayı ilgilendirir mi?
Orhan, romanın Batman’da geçmesini şu sözlerle açıkladı: “Batman dış basında çoğu zaman da Türk basınında kadın intiharları ile gündeme gelen bir kentti. 1990 yıllarda yaşanan faili meçhul cinayetlerin en yoğun yaşandığı, gelir dağılımı ve işsizlikte zirveye çıkan bir kent. Gazetecilerin ve Kürt siyasetçilerin öldürüldüğü kentlerden birisi. Tüm bunlara baktığımızda kurgu bir kentten bahsetmiyoruz. Ve en önemlisi Kürt coğrafyasını en iyi temsili potansiyeli olan bir yer Batman. Romanda küresel bir fare istilasında değil sadece Batman’da geçen bir fare istilasından bahsediyoruz. Acaba Batman’da yaşanan bir fare istilası, bir felaket, Türkiye’yi, Dünya’yı veya Kürt coğrafyasını ne kadar ilgilendirir? Biraz da bunları sorgulayan bir metin”
Gerçek ile kurgu arasında
Popüler kültürün insan yalnızlığını sık sık işlediğini ama toplumsallığın geri itildiğini söyleyen Orhan, “Biz de her zaman büyük kavramlar vardır. Şansa ve olumsallığa imkan tanınmaz, her zaman bir dizayn vardır. Her zaman bir komplocu vardır. Bir şeye ‘ol’ der ve olur. Komple teorilerine baktığımızda her zaman mantıklı gibi gelir ama gerçeklikten kopuktur. Gerçek ile kurgu arasında giden eseri bu yüzden ortaya koymaya çalıştım. Takdir artık okuyucularındır…” şeklinde konuştu.
Kitap hakkında
“İstilacı insan, diş geçirmek için en zayıf rakibi seçerken, farelerde bu ayrımın olmadığını bizzat yaşayarak tecrübe etmiştim. Fareler bizden farklı bir adalet anlayışına sahipti bir bakıma. Devlet memurları ile esnafı, eylemcilerle güvenlik güçlerini ayırt etmeyeceklerini daha ilk günden idrak etmemizi sağlamışlardı. İnsan ve fare; her ikimiz memeli cumhuriyetinin vatandaşları bile olsak aslında ne kadar da farklıyız! Pis fareler bizim saldırı kurallarımıza itibar bile etmiyorlardı. Bilhassa zayıf olana saldıran, plan yapan ve hedef seçen varlık insandır, fare değil. O tüylü farenin gözünde eli silahlı polis ile şarküterici, züccaciyeci, eylemci, öğrenci fark etmez. Sûretperest de değildirler, gönül köşelerinde güzel-çirkin ayrımı yapmazlar. Bilmem fark ettiniz mi ama fareler eşitlikçidirler; erlerinin hepsi birer serdar-ı ekrem, hepsi birer başkumandan sanıyla hareket eder. Gâyeleri tektir: Kimyevî anlamda suda çözünebilen her şey onlar için birer av sayılır. Bunun da en salkım saçak örneği tam başucumuzda yaşanıyordu.”
Ünlü bir din adamının birdenbire ortadan kaybolmasıyla bir şehri fareler kuşatırsa ne olur? Şehrin başına gelen felaketler silsilesinin arkasında esrarengiz güçlerin olduğu bir tasarı mı vardır yoksa bütün bu olanlar sadece evrenin garip bir şakasından mı ibarettir.
Cem Orhan, bu romanıyla bildiğini sandığımız her şeyin karşısına bir ayna dikerek bizi asıl gerçekliğin ne olduğuna dair yeni bir kurgunun içine hapsediyor.